19 Aralık 2012 Çarşamba
Futbol peygamberi: Johan Cruyff
Dünya futbol tarihinin en güzel sarışınıydı. Adeta bir baletti; zarafetiyle de büyülemişti. Onun adı güzel futbol demekti, daha Ajax’tayken markası ölümsüzleşmişti.
Hollanda tarihinin gelmiş geçmiş ve gelebilecek en iyisi Johan Cruijff, 25 Nisan 1947’de Amsterdam’da merhaba demişti dünyaya. Ufacık yaşta babasını kaybetmişti. Mecburen çalışan annesinin işvereni, bir çocuğun, kulübün, ülkenin, hattâ dünyanın kaderini değiştirecekti…
Ajax efsanesinin başlangıcı da belki kulüp yönetiminin bile bugün ismini bulamayacağı bir idarecisinin aldığı tarihî kararda yatar. Temizlikçi olarak bir kadını kulübe alırlar, o kadının çocuğu tarih yazar. 17’sinde ilk defa Amsterdamlılar tarafından sahaya sürüldüğünde, boynu bükük ayrılır sahadan.
O gün GVAV’ı, bugünlerin Groningen’i maçı 3-1 kazanırken, kırmızı-beyazlıların tek golü o sarı çocuktan gelmişti. Ertesi gün gazeteleri süslüyordu, hem de farklı adlarla. Birisi De Kruyff demişti, diğeri Kruijff. Adını doğru yazan Algemeen Handelsblad da yaşında yanılmıştı!
Onun dönemi başlıyor
Soyadını yazmak ne kadar zor olursa olsun, çocuğun yetenekleri ortadaydı. Futbol dahisi Rinus Michels’in total futbol anlayışı Sarı Fare ile gelişir, Sarı Fare onla fenomen olur. Aslında santrafor oynasa da, zaman zaman o kadar geriye gelmektedir ki markajcılarının da aklını karıştırır. Bir mevkisi yok gibidir zira o her yerdedir!
13. sıradan aldığı Ajax’ı, üstadı Michels ile arka arkaya şampiyonluğa taşırken, ezelî rakip Feyenoord’a da nanik çekmektedir sarışın delikanlı. Ne zaman formasına kavuşur, işte Ajax bir yenilmez armada hâlini alır. Ne zaman o yerini almıştır, total futbol manifestosu beyinlere kazınmıştır. Arka arkaya gelen şampiyonluklardan sonra, Milan ile Avrupa’nın en büyüğü olmak için çarpışır Ajax. 1969 yılının finalinde Nereo Rocco’nun catenacciosu, hayatının maçını oynayan Pierino Prati sayesinde Rinus Michels’in total futbolunu dörtlerken, kader ağlarını örmeye başlamıştır bir kere: Güneş, Hollanda’nın üzerine doğmuştur.
1970-1971 sezonunun başında uzun bir sakatlık geçiren Johan, bir PSV maçıyla dönmüştü sahalara. Yalnız alışık olduğu üzere 9 numaralı forma yoktu üzerinde. Onun formasını Gerrie Mühren taşımaktaydı. Üzerine o gün geçirdiği numara bir efsane olacaktı futbolun numerolojisinde; 14, böylece doğmuştu! Sezonun devamında 14, önce AZ Alkmaar’a altı tane atmış, ardından da Avrupa’da final görmüştü. Bu sefer Wembley’e çıkan Rinus Michels’in talebeleri Yunan rakipleri Panathinaikos 2-0 ile geçerken, taraflı tarafsız herkes büyülenmişti. Hakkında çıkan bütün transfer dedikodularına, Sarı Fare, annesinin yıllarca temizlediği kulüp için yedi seneliğine imza atarak son vermiş, takımın başındaki futbol dahisi ise Katalan devinin transfer teklifini reddetmeyip Barcelona saflarına katılmıştı.
Ertesi sene yine finale çıkar Ajax. Hem de bu sefer ezelî rakipleri Feyenoord’un sahasındadırlar. Rotterdam’a bisikletle mi gittiler bilmem ancak karşılarında yine bir İtalyan bulurlar. Catenaccionun asıl markalaştığı Milano’nun Mavilerini bu sefer Sarı Fare ile evirip çevirirler. Cruyff’un iki golüyle total futbolun fendi, catenaccioyu yener. Ajax’ın başındaki Stefan Kovacs, selefinin sistemini bozmayıp gülmüştür.
1973’te Ajax, yine ligde kazanır. Belgrad’da Şampiyon Kulüpler Kupası’nı üçler. Bu sefer sahadan boynu bükük ayrılan Torino’nun Torinolular tarafından sevilmeyen siyah beyazlılarıdır. Gol Rep’ten gelmiştir. 1973 yazında Barcelona’dan gelen teklifi Ajax reddetmez ve Sarı Fare hocasının ardından Barcelona’ya imza atar. Camiaya altı şampiyonluk, dört Hollanda kupası ve üç Şampiyon Kulüpler Kupası kazandırmanın onuruyla ayrılır Amsterdam’dan.
Cruyff olmanın zamanı geldi
Artık futbol sahalarının Nijinskysinin, Cruyff olma zamanı gelmişti. “Cruijff’ten Cruyff’a geçilmesinin sebebi İngiltere’de daktilolarda –ij’nin olmamasıydı. İspanya’da da aynı şekilde anıldım zira birçok ticari faaliyetin içindeydim” diyen maestro, adını marka olarak tescil ettirdiğinde, iki yazılışı da kayıt altına aldırmıştı.
En sevdiği mimarın, Gaudi’nin şehrine ayak basmıştı artık. Bütün şehir ondan tekrar yükselişin mimarı olmasını beklemekteydi. General Franco ile özdeşleşmiş Real Madrid’e karşı takımı kurtarabilecek miydi?
1974 Şubatında, Barça Real’i Madrid’de beşlerken, Sarı Fare şiir gibi oynamıştı. Maçın neticesi o kadar ağırdı ki General Franco da Santiago Bernabeu da bir sene içinde vefat etmişti. Kral ölmüş, yeni kral doğmuştu veya İspanyolların deyişiyle kurtarıcı gelmişti. El Salvador, artık iş başındaydı.
Yaklaşmakta olan Almanya’daki Dünya Kupası öncesinde Hollanda mutlak favoriydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan kelli acı anılar pek tazeydi hafızalarda. Avrupa’nın tozunu atan total futbol, bir zamanların düşman topraklarında ne yapacaktı?
Hollanda, her maçta bir temaşa zevki verirken, kamplarındaki futbol dışı görüntüler ziyadesiyle yer bulmuştu tabloid gazetelerinde. Zaten basınla başı belada olan Sarı Fare üzerine bir senaryo oynanacaktı kupanın ilerleyen günlerinde. Hollanda güle oynaya finale yürürken, karşılarında ev sahibini bulmuşlardı. Yarı finalde Sepp Maier’in mucizevî performansı Polonya’yı durdurmayı başarmıştı.
Almanya basınında Hollanda kampında çeşitli uygunsuzluklar yaşandığına dair haberler çıkar. İddialara göre Sarı Fare ve birkaç futbolcu çıplak olarak genç kızlarla görülmüştür kamp yapılan otelin havuzunda. Maçtan bir gün evvel tevatüre göre Cruyff’un hayatındaki en önemli isim olan eşi kırk küsur kere aramıştır kocasını. Ertesi gün de Sarı Fare, Meier’e takılır. Birinci dakikada rakibi topa değmeden öne geçen Hollanda, maçı Breitner ve Gerd Müller’in golleriyle 2-1 kaybeder. Maçın adamı, Maier’dir: Checkpoint Maier.
Hollanda İkinci Dünya Savaşı’nın intikamını alamamıştı komşusundan. Futbol bir savaştır diyen Rinus Michels maç sonu “Biz, o savaşı kaybettik” derken, Hollanda’nın orta saha oyuncusu Willem Van Hanegem, ödül seremonisine bile çıkmamıştı. Feyenoord’un beyni, ‘ailesinin büyük bir çoğunluğunu öldürenlerin çocuklarının elini sıkmak istememişti’.
orması emekli oluyor
Barcelona’da bir de Kral Kupası kazanarak, ‘Yeni Dünya’nın yolunu tutar Maestro. Oradan bir sene Levante görür, ardından doğduğu camiaya geri döner. Ajax ile yine şampiyonluklar kazanmaktadır. Maestro, yeni nesil gençlere hemen kaynamış ve otuzbeş yaşın olgunluğunu sahaya ziyadesiyle yansıtmıştır. Bu ikinci Ajax macerasında, Jesper Olsen ile paslaşarak gol atmıştır penaltıdan. Ajax, sözleşmesini uzatmayınca ezelî rakip Feyenoord’a imza atar. Ajax, Amsterdam’da Feyenoord’u 8-2 ezerken, Marco Van Basten şov yapmıştır. Fakat sezonun sonunda yine ihtiyarlamış Sarı Fare şampiyon olur, Ruud Gullit ve şürekâsı sayesinde. İlk forma giydiği maçta gol attığı gibi son karşılaşmasında da Zwolle filelerini havalandırır.
Birçoklarına göre Arjantin’deki askerî cuntayı protesto ederek katılmadığı 1978 Dünya Kupası’nda olmamasının başka bir sebebi vardı. 2008’de Katalunya Radyosu’nda 1977’de kendisinin ve ailesinin kaçırılma girişiminin kararında rol oynadığını söylemişti. Onla ne olurdu merak ediledursun, onsuz Hollanda şeref tribününe selâm vermemiş ve rengini belli etmişti.
Futbolu bıraktıktan sonra teknik adamlığa soyunmuştu Hollandalı futbol düşünürü. Tabii ki de adresi Ajax’tı. Üstadı Michels’i kovalıyordu. İki şampiyonluk kazandırıp Kupa Galipleri Kupası’nı kaldırdıktan sonra tabii ki de Barcelona’nın yolunu tutmuştu. Dört lig şampiyonluğu, bir İspanya Kupası, bir Şampiyon Kulüpler Kupası, bir Süper Kupa, bir Kupa Galipleri Kupası kazandırmıştı ikinci yuvasına.
Arada by-pass ameliyatı olur. Futbolu bırakmaktansa, sigarayı bırakıp lolipoplara sarılır. Yıllardır Barcelona denince onun adı akla gelir. Her transferde onun sözü geçer, kulüp başkan adayları onun elini öper. Belki bugünün kadrosunun temellerini atmamıştır ancak felsefesi kulübü sarmıştır.
Real Madrid’e karşı direnişi başlatan Kubala’dan sonra Barça tarihinin en iyi ikinci futbolcusu seçilen efsanenin 60. yaşgünü şerefine Ajax, 14 numaralı formayı emekli etmişti.
Herhâlde Feyenoord’da jübile yapmasından mütevellit yirmi küsur sene geçmesi gerekmişti bu kararı alabilmeleri için. Oysa ki o topu dürtmeyi bıraktığı günden beri öksüz kalmıştı sayılara tapanların gözünde 14.
Onu Kaiser ile uğurlayalım: “O benden daha iyi bir futbolcuydu, ama ben dünya şampiyonuyum.” Evet, her şeyi kazandı, kazandırdı ama Dünya Kupası’ndan boynu bükük ayrıldı. Bu ağır sıklet unvanı için tek bir sefer şansı oldu. Onda da başaramadı. Müptelaydı ancak futbol mu sigara mı dendiğinde bir dakika bile düşünmemişti. Futbola aşkı hiçbir zaman bitmedi.
Hâlâ peygamber olduğu Hollanda ve Katalunya’da bugün 65 yaşında olan Sarı Fare’nin iki dudağının arasından süzülecek kelimeler bekleniyor. Zaten ağzından çıkan birçok cümle, futbolseverlerin gözüne ayet gibi görünüyor. Sual olunmayacak kerameti Barcelona’nın yaptıkları milyonlarca insanı peşinden sürükleyedursun, total futbolun vezirinin zihniyetinin yeşil sahalarda kurduğu tarikat, her gün binlerce mürit kazanmaya devam ediyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder